Hinduizm

Hinduizm’in, Buddhizmin yavaş yavaş çökmeye başladığı Miladi devrin ilk yüzyıllarında ortaya çıktığını söyleyebilmekteyiz.

Hinduizmin kutsal metinleri daha önce bahsedilen Vedalar, Brahmanalar ve Upanishadlara ilaveten, eski efsaneleri anlatan Puranalar, iki akraba prens ailesi arasındaki taht mücadelesini anlatan Mahabharata destanı, (ki bunun en güzel bölümü Tanrı Krşna’yı öven Bhagavad gita “Kutsal Şarkı” dır) ve daha da eski bir destan olan Ramayana’dır.

Kurtuluş için gerekli bilgiye sahip olan Brahmanlar, bütün toplum üzerinde ağır bir hakimiyet sürdürdüler. M.Ö. 6. yüzyılda Cainizm ve Buddhizm dinleri bunların kudretlerine meydan okuyarak ortaya çıkınca, rahipler idareleri altındaki dini halk inançlarına yaklaştırmanın gereğini hissettiler, işte gelenekçi yüksek doktrinlerle az çok eski köklere dayanan bir takım boş inançlardan meydana gelen ve Vedizm ile Brahmanizm’in devamı sayılabilecek bu sentezin dini olan Hinduizm böyle doğmuştur.

Hinduizm’in, Buddhizmin yavaş yavaş çökmeye başladığı Miladi devrin ilk yüzyıllarında ortaya çıktığını söyleyebilmekteyiz.

Hinduizmin kutsal metinleri daha önce bahsedilen Vedalar, Brahmanalar ve Upanishadlara ilaveten, eski efsaneleri anlatan Puranalar, iki akraba prens ailesi arasındaki taht mücadelesini anlatan Mahabharata destanı, (ki bunun en güzel bölümü Tanrı Krşna’yı öven Bhagavad gita “Kutsal Şarkı” dır) ve daha da eski bir destan olan Ramayana’dır.

Bhagavad gita’da Tanrı Krşna, kendisinin eski zamanın kişilikdışı Brahma’sının devamı, yani eski-çağların hem kurbanı, hem de evrensel varlığı olan Tanrı Brahman ile eş olduğunu anlatır,

Ben kendim kurbanım, duayım, adakım ve adakın yarattığı iyiliğim. Ben kurbanın işlemiyim, kutsal içkiyim ve hem de mihrabın üstünde çıtırdayan ateşim.

Ben bütün nesnelerin anası, babasıyım, doğuran ve muhafaza eden kimseyim, bütün bilgeliğin sonu, temizliğin ve -bütün tanrısal nesneleri içinde toplamış olan- kutsal OM. hecesinin, kelam’ın, Veda’ların ta kendisiyim.

Ben Ses’im, efendi ve besleyiciyim, konut ve evim, sığınak ve dostum, “bütün hayatın kaynağı ve hayatın okyanusuyum. Ben başlangıçla sonum, hazineyim, değişiklikleri ben yaparım, yemişleri boyuna yetiştiren tohum da benim.

Güneş ışıkla sıcaklığı benden alır; yağmuru veren ve isterse vermeyen benim. Hayat ve ölmezlik ben olduğum gibi, ölüm de benim. Ben Varolan’la Varolmayan’ım…

Bilgelik olarak herkesin gönlünde yeretmiş bulunmaktayım. Ben iyilik yapmanın iyiliğiyim…

Ben herşeyin tanrısıyım; kuvvetlinin kuvveti, güzel nesnelerin güzelliği, zeki insanların zekasıyım, bilen kişilerin zihinlerindeki bilgi, tanrısal sırrın hüküm sürdüğü sessizlik de yine benim
.”

Evrensel Varlığın keşfi bütün bencil arzulardan uzaklaşmak ve bilgeliğin, yürekli huzurunun verdiği sükuna kavuşmak imkanını yaratır:

Tabiatın işleyişini kayıtsız ve menfaat gütmez bir seyirci gibi temaşa eden kimse, onun bir kanuna uyduğunu kabul eder;

Bir kimse ki onun için sevinçle acı, bir taşla bir külçe altın, dostla düşman eşittir; bir kimse ki övme ile sövme karşısında daima sakindir;

Böyle bir kimseyi artık hiçbir şey cezbedemez, kainatta artık hiçbir şey korkutamaz, çünkü hangi kanuna boyun eğdiğini bilir o, biz böylesine, tabiatı dizginlemiş kimse deriz…

Keder böyle bir insanı yormadığı gibi, hiç bir zevk de onu neşelendirmez; böyle bir insana ne tamah, ne kıskançlık, ne korku, ne öfke işler; eriştiği bilgelik içinde böyle bir insan, halinden memnun yaşar. O bir keşiştir, bir azizdir, dünyadan elini eteğin! çekmiş bir kimsedir, bütün dış nesnelerden uzak kendi nefsine hakim olarak, kendi iç hayatını yaşar.

Hiçbir kimseye hiçbir şeye bağlı değildir; her türlü arzudan kurtulmuş olduğundan, mutsuzluk artık onu sarsamaz, mutluluk artık onu heyecanlandırmaz. Gerçek bir bilgenin vasıfları işte bunlardır.

Bu yüksek felsefi kurgularla halk tapınışları arasındaki ortalama, Hinduizmin kendine özgü bhakti, yani sofuluk fikridir: Bu da bir Tanrı’ya inanmak, bu tanrısal Kurtarıcı’yı sevmektir.

Kurtuluş artık kurbanda yahut bilgide değil, böyle bir sevgidedir.

Hinduizmin halk.arasında en yaygın olan tanrıları Şiva ile, birçok tanrı arasında Rama ile Krşna’nın da cismine girmiş olan Vişnudur.

Şiva yokedici tanrı ise de hem yokeden hem vareden bir faaliyet gösterir. Kendisine hem sefahat alemleri, hem de perhiz ve riyazetlerle tapınılır. Başında bir hilal vardır ve üç gözlü olarak tasfir edilir. Boynunda ölü kafalarından meydana gelme bir gerdanlık asılıdır. Birçok kolları, baltalarla mızrakları tutup havaya kaldıran elleri vardır, vücuduna yılanlar dolanmıştır. Bazen yarı erkek, yarı kadındır. Bazen rakseder ve çok sayıdaki kolları vucudunun çevresinde bir hale şeklini alır.

Lotus çiçeği gözlü, mutlu tanrı Vishnu ise dünyayı korur, sakınır. Yanıbaşında Lakshmi vardır ki bu, güzellik, aşk, döl ve bereket tanrısıdır ve inek, ona mahsus kutsal bir hayvandır. Vishnu’nun yanında çoğu zaman bir güneş kuşu olan Garuda da vardır.

Vishnu dört kollu bir tanrı olarak tasfir edilir; ellerinde bir disk, bir sedef kabuk, bir balyoz, bir de lotus çiçeği tutar.

Dünyayı kurtarmak için birkaç defa başka başka bedenlere girmiş, sıra ile balık, kaplumbağa, domuz, aslan, cüce, ayrıca Rama ile Krşna olmuştur. Son olarak Buddha ile bedenlendiği -iddia edilirse de, Buddha Buddhistler için bir tanrıdan çok bir kurtarıcıdır.

Çoğu zaman Şiva ile Vishnu’yu Brahma ile eş tutup bir “teslis” (Trimurti) meydana getirenler olmuştur. Buna göre kişilikdışı Brahma yaratıcı olarak Brahma’da, yok edici olarak Şiva’da, tanrısal inayet olarak Vishnu’da görülmektedir. Fakat bu, halk sofuluğunun bir verisi olmaktan çok, ilahiyatçılar tarafından meydana getirilmiş bir teoridir.

Hinduizm’de ayrıca daha birçok tanrı -örneğin, bilgelik tanrısı olan fil başlı Ganeşa- vardır. Birçok kutsal hayvan vardır ki bunların ön safında inek, sonra maymun, sonra yılan gelir. Kutsal ağaçlar, kutsal nehirler de vardır ve bu nehirlerin en ünlüsü Ganj’dır.

Hinduizm’de ölüler yakılarak, külleri kutsal nehirlere serpilmektedir.

Hinduizm’de tapınış tanrıları hoşnut etmekten, onların şerefine yahut kutsal hayvanlarına itina gösterip gözetmekten, kutsal nehirlerde yıkanmaktan, en mübarek tapınaklara, özellikle Benares’e ziyaretler yapmaktan ibarettir.